Geçenlerde konuk olduğum TRT1’de olabilecek en keyifli şekliyle söyleşisini yaptığımız ve erken teşhisin öneminden bahsettiğimiz “Meme kanseri” konusunda, genç bir okuyucu kardeşimden gelen ve “annesine de aynı teşhisten konulduğu, neler yaşayacaklarını bilmedikleri için çok endişelendiklerini” belirten mesajdan sonra, her zamanki gibi karşılıklı konuşur gibi samimi şekilde neler yaşadığımı ona cevap yazarken, sizlerle de paylaşmak ve meme kanseri teşhisi sonrası, ameliyat ve kemoterapi süreçleri konusunda sorusu ve endişesi olan herkesi de bu vesileyle naçizane birazcık bilgilendirmek istedim 🙂

AMELİYAT SÜRECİ

İlk başta biyopsi ve emar sonuçlarına bağlı olarak, sadece tümörün olduğu bölgeden mi yoksa o organın tamamından mı kurtulmak gerekiyor konusunda doktorlar karar veriyor ve en kısa zamanda ameliyat günü kararlaştırılıyor. Korkuyor muyuz? Azcık! 🙂 Ama dünyanın sonu mu? Hayır!

Düşünce şekli bence şu olmalı: Çürüyen ve etrafındakileri de çürütmesi an meselesi olan bir dişimizi çektirirken veya mümkünse içini oydurup, dolgu yaptırırken üzülüyor muyuz? Heh işte o kadarcık miktarda endişelenmek yeterli. Çünkü bu da aynı şey! Hatta bunda genel anestezi aldığın için, işlem sırasında hiç bir şey de hissetmeyeceksin. Hem sana zarar veriyorsa, yasını tutmak yerine, bir an önce aldır ve kurtul 🙂 “Hadi canım selametle” de! 🙂

Burada bol keseden “aman korkmayın!” mesajları verdiğimi düşünenler, kendi ameliyatıma girerken çekilen her zamanki gibi güler yüzlü şu fotoğrafıma bi’ baksın isterse:)

usengec-sef-rol-model-meme-kanseri-kemoterapi

Hatta yine ameliyat öncesi, benden çıkan parlak bir teklifle, hep birlikte selfie bile yaptık ne diyorsunuz siz? Şu gülümseyen yüzlere bakar mısınız? Ameliyata değil de attaaya gidip gelecek gibiydim valla.

meme-kanseri-kemoterapi-aile-dostlar-selfie

Ameliyattan sonra narkozun etkisiyle canınız pek acımıyor. Ama sonrasında tabi kesilen ve dikiş atılan yerleriniz zaman zaman acıyor ve doktor da bunun için sizi eve gönderirken reçetenize ağrı kesici ilaçlar da yazıyor. Azıcık dayanacağız:)

Ameliyat esnasında gerçek biyopsiniz ortaya çıkıyor ve ona göre başka yerlere yayılıp yayılmadığına, şekline, büyüklüğüne, türüne vs. göre kemoterapiye ve kaç seans olacağına karar veriliyor.

SAÇLARIN DÖKÜLMESİ

Tavsiyem iyi bir geçiş ve alışma süreci olması açısından, tedavi öncesi saçların kısa ve modern bir modelde kestirilmesi. (Kişi eğer herkesin kemo alacağını bilmesini istemiyorsa yani) Çünkü ilk seanstan 2 ya da max 3 hafta sonra, avuç avuç dökülüyorlar. Eğer saçlar bir de uzunsa, travma biraz daha büyük olabiliyor. O yüzden tam da dökülmeye başladığı anda ben gidip, 2-3 numaraya vurdurmuştum, asker tıraşı bildiğiniz:)

Daha kısayken çok dökülse bile, en azından sağda solda gördüğünde insana, kedi tüyü gibi geliyor. Hem ne yapacaksın, bu da gelip bu da geçiyor:) Bir şey daha… Dökülme başlamasına yakın, kafa derisi, bir anda öyle acımaya başlıyor ki, yara var sanıyorsun, dokunmaya bile gelmiyor o an. Doktora söylediğinde diyor ki, döküleceği için… Eh iyi madem 🙂

PERUK ÖNEMLİ!

Nerede yaşıyorsunuz, İstanbul’da mısın bilemiyorum ama mümkünse gir anneciğinin koluna, gidin güzel bir perukçuya! Ben bir kaç semt dolaşıp, denediklerimden memnun kalmayınca Taksim’e doğru çıkan yokuşta Tepebaşında bir perukçuda bulmuştum kendiminkini. Gerçek saç olsun diye boşuna yüksek paralar ödemeyin, sentetik olanlarında da, oldukça gerçekçi, yumuşacık peruklar var. Üstelik fiyatları çok çok daha uygun.

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sacların dokulmesi

Mümkünse ensede biten bir peruk alın, bunlar daha doğal duruyor. Bir tane de en sağdaki gibi uzun peruk almıştım ama hem favori yerlerinde boşluk kaldığı için, hem de duruşundan biraz daha “ben peruğum!” diye bağırıyor gibi gelmişti bana. Eski resimlerime instagram hesabımdan ya da bu blogdaki önceki yazılarımdan bakarsan, sarışın ve küt saçlı hallerimi görürsün. Böylesi yazın da kışın da daha çok rahat ettiriyor, dediğim gibi, uzun olursa peruk olduğu enseden biraz belli oluyor, ve yazları enseni yakıyor, kısa peruklar ise “içler acısı” halde başarısız yapılıyor nedense. En iyisi böylesi yani “orta boy”, çene hizasında bitenler…

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-peruk

Burada yeni almış gelmişim ve evde yeni halime alışmaya çalışıyorum aynada:)

Sağda da 6 seans kemoterapi sonrası kaşsız saçsız kirpiksiz, gözlerimin kahverengisinin, verilen kırmızı ilacın rengine doğru döndüğü ama yine de yüzümün ve hatta gözlerimin içinin hala güldüğü halim. Bu arada saçsız diyorum ama o yeni yeni çıkmaya çalışan minik, tüyümsü bebek saçları öyle değerli ki. Yavru kedi sever misali o tüyleri okşamalara doyamıyor insan:)

Neyse peruk konusunu uzattım ama moral için peruk önemli. İnsan kel kalmadan kendine iyi bir model bulup garantiye almak istiyor. Bu arada bu sentetik olan peruklarda bile, ara ara bir kaba soğuk su doldurup, biraz şampuan ekleyerek içinde peruğunu çok hırpalamadan güzelce, yıkayıp, durulayıp, suyunu bir havluyla süzüp, güzelce tarayıp şeklini verdikten sonra, bir yere kafanda durmasını istediğin formda astığında, sabah seni mis kokulu, ipek gibi saçlar bekliyor, haberin olsun:)

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-peruk-bakimi

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-dokulmesi

Bu arada kafanıza çift taraflı bantla yapışan veya hiç çıkmayan peruklara bence gerek yok, bırakın evdeyken başınız hava alsın. Ben etrafında kendine göre ayarlama yerleri bulunan lastikli olanından çok memnun kaldım. Deneyerek kendinize uygun olanını alırsanız, düşme derdi filan da olmuyor merak etmeyin:)

KEMOTERAPİ NASIL BİR ŞEY?

Kendi örneğimden yola çıkarak anlatmam gerekirse, ilk kemoterapi seansında, kolunda damar yolu açıp, onkologun karar verdiği ilaçları koluna yaklaşık 2 saatte enjekte ediyorlar. (Yani benimki böyleydi en azından) O anda ekstra bir acı filan yok merak etme, sohbet edebiliyor yanında olursanız. Bunlar mideyi bulandıran ilaçlar olduğu için, mide bulanmasına karşı tabletler yazıyor Onkolog. Bunlar sayesinde İlk gün pek bir şey olmamış gibi gelse de, sonraki günler özellikle 3-4-5. günler filan insanın midesi de bulanıyor, başı da dönüyor, çok halsiz de olabiliyor.

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-dokulmesi

Başkalarından, o dönem mide bulantısı korkusundan tuvalette yatıp kalktıkları filan hikayelerini duydum, açıkcası ben hiç istifra etmedim. İnsanlar biraz abartmayı ve göz korkutmayı seviyor bazen nedense. “Bilmemkim var yaaa, 6 ay bir şey yiyememiş” filan. Bünyeden bünyeye ve ilacın içeriğine göre değişiyordur muhakkak durum, ama gerçekten de o kadar kötü şeyler olmayacak Allah’ın izniyle:) Tabi özellikle seansı takip eden günlerde gelişen bu değişiklikler insanda biraz sinir de yapabiliyor. Peki, o günler naapıyoruz? Ekstra anlayışlı davranıyoruz Annişe! Anlaştık mı? Harika! 🙂

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-dokulmesi

Ben her biri 3 hafta arayla 6 seans kemo aldım. Hiç birinin etkisi ilki kadar ağır olmadı diyebilirim. Yine daha önce kemo alan bir arkadaşım bana ilk kemoterapi seansının etkisini “boks maçında, rakibinden okkalı bir ilk yumruğu yedin gibi düşün” diye özetlemişti. Sonrasında maça alışa alışa, hem yumruklara karşı daha dirençli hale geliyorsun, hem de senin de ellerin de artık boş durmuyor, bir kaç tane de sen ona patlatıyorsun!”

Ben zaten, minicik bebekleri, küçücük çocukları da orada kemo alırken görünce, ağlanıp sızlanmamın veya kendimin ve sevenlerimin moralini bozmamın çok ayıp olduğuna, başıma gelenlerin bir sınav olduğuna ve bundan da şükür edecek bir sebep bulmam gerektiğine inandım. (Mesela nisbeten erken teşhis edildiğine! 🙂

Bu arada dünyada sınırlı sayıda da olsa, böyle saçsız Barbieler üretilmiş ve kemoterapi alan bebeklere moral olması istenmiş. Sonuçta insanı güzel yapan tek şey “kıl-tüy” değil, öyle olsa herkes için en yakışıklı erkek “Recep İvedik “olurdu değil mi ama? :))

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-dokulmesi-barbie

KEMOTERAPİDE GÜNEŞTEN KORUNMA

Ah! Bu konuyu hatırladığım nasıl da iyi olduuuu. Olur da doktorunuz söylemeyi atlar, ihmal eder: Kemoterapi ilaçları kullanırken, “güneş” insanı bildiğin “kavuruyor.” Normaldeki etkisinin kat be kat etkisiyle anında lekeleniyorsun. Bu yüzden direkt güneş altında kalmamaya çok özen gösterilmeli. Mecburen çıkılacaksa da muhakkak, bunun güneş ışınlarının çok dik olduğu saat 11:00 ile 15:00 arasında olmamasına dikkat edilmeli ve ilaveten yine de 30 veya 50 koruma gibi yüksek koruyucu faktörlü kaliteli güneş kremleri ile kendini sakınmalısın. “Yaz gelene kadar böyle bir dert yok, iyi bari!”deme hiç, kışın gri ve bulutlu havalarda bile ne yapıp edip, aralardan sızıyormuş zararlı ışınlar, ona göre!Ben Yaz boyunca aylarca güneşin en yoğun olduğu saatlerde evden çıkmadım. Son kemoterapim bitip, üzerinden de doktorumun ricasıyla ekstradan bi’ 3 hafta daha geçince, artık aylardan Ekim olmuştu. Minik ve yorucu olmayan bir tatil yapmamıza izin verdi sağolsun. Uçak yolculuğunda çok fazla grip, nezle gibi bulaşıcı hastalık riski olur şimdi diye, kendi arabamızla sakin sakin Çeşme’ye doğru yola koyulduk. Ben gölgede oturuyorum, 50 faktörlü koruyucumu sürmüşüm, baktım ki güneşüzerime hiç direkt gelmiyor. Oh mis! Koruyucu kremi tekrar tekrar sürmeme de gerek yok o zaman diye düşündüm.

Bir müddet peruklu gittim, sonra dedim ki “amaaan ne işkence çekiyorsun bu havada, hem kim görücek, yan arabadakiler mi” ve peruğu da çıkarttım, kel oğlan keltoş oğlan misali güzel güzel gittik. Otele vardığımızda aynaya bir baktım ki! Amanın! Güneş üzerime hiç gelmese de, camdan, ordan burdan, ön konsoldan filan yansımış herhalde ve yüzüm peruğumdaki kahküller haricinde bikaç ton koyulaşıp, hemen de lekelenmiş.

Dönüş yolunda iyice akıllandığımdan, hem 50 korumalar sürüp, sık sık tazelemiş, hem uzun kollu bir sweatshirt giymiş, hem de şöyle eski Türk filmlerindeki havalı teyzelerin taktığı, şemsiye misali kenarları geniş olan, kocaman şapkalardan takıp, kenarlarını çenemin altından birleştirerek, sağdan soldan hiç bir yerden yüzüme güneş gelmesin diye tedbirimi almış haldeydim. “El mi yaman, Bey mi yaman” anladı Güneş de bu sayede:)

KEMOTERAPİDE TIRNAKLAR

Bu arada kemoterapi seansları esnasında el ve ayak tırnaklarında bazı değişimler olabiliyormuş. Benim örneğimde daha henüz ilk seanstan sonra renk değişimi oldu ve “yavruağzı” gibi degredeli bir renge döndü. Oysa doktorlar bunun taa 3.’den sonra olacağını düşünüyorlardı ve ben sorup durmama rağmen, o yüzden tedbir de almamışlardı. Bu sefer ne mi yaptık? Her seans esnasında, kemoretapi ilaçları, tırnaklarıma kadar gelemesin diye el ve ayaklarımın üzerine jel buz kalıpları koyduk. Araya kağıt havlu filan koymayı unutmayın da buz yanığı olmayın e mi?) O iki saat esnasında buzlardan dolayı, elin ayağın azıcık donuyor ama turuncu turuncu tırnaklar olmasın diye bu tedbiri almıştık en azından.

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-tirnak-buz-uygulama

PEKİ YA DAMARLAR ve “PORT” KONUSU?

İçinden kemoterapi ilaçları geçen damarlar, o esnada ısınıyorlar, hissediyorsunuz. Bir müddet sonra da renkleri başta daha yeşil yeşil oluyor, ardından da kırmızıya dönüyor. Bozuluyor ve sertleşiyorlar. Bu sebeple eğer uzun süre kemo alacaksan, doktorlar kemoterapiye başlamadan önce, boynun biraz altına, göğsün biraz üstüne denk gelen yerin içine, hemen cilt altına, ameliyatla “port” diye, yaklaşık kibrit kutusu kadar büyüklükte bir şey takmak istiyorlar baştan. Bu sayede artık kollarda damar aramaları gerekmiyormuş ve ilacı direkt oradan verebiliyorlarmış. Bunun için de tekrar ameliyat olmamak, hem de ben daha önce “emboli” de gerçirdiğim için, bende port biraz risk taşıdığından, şahsen ben istemedim. El üstü, kol üstü, bilek kenarı derken, bir hat bozulsa, diğer hattı deneye deneye, damarlarım da son ana kadar dayandı sağolsunlar 🙂

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-damarlar-port

KEMOTERAPİDE KAŞ ve KİRPİKLER

Bende saçlardan sonra kaşlar ve kirpikler de gitti. Aman gitsin naapalım! 🙂 Kaş kalemi aldım bi’ tane. Kendi rengime en yakınından. Boyadım dışarı çıkmam gerektiğinde. Gözlere de kalem çektim mi, kirpiksizlik o kadar belli olmuyor. Olsa da beğenmeyen almasın! Sağdaki resimde mesela hepsi gitmiş halimi görüyorsunuz ama sonra gelecek hem de gümbür gümbür! 🙂 Kaşımın teki mesela, azcık naz etti, aralarda biraz boşluk kalarak çıktı. Doktorumdan izin alarak, hemen gittim, güvendiğim bir yerde, özel kıl tekniğiyle kaş çizdirip, cılız çıkan yerlerini, kendi kaş rengime en yakın tonla tamamlattım geçenlerde. Yapılırken canım acımadı desem yalan olur ama en azından 1 yıl kalıcılığı varmış, değdi bence:)

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-dokulmesi

KEMOTERAPİDE DİŞLER


Diş eti kanaması ve çekilmesi gibi sevimsiz durumlara meyilli oluyor bünye. Peki, olmaması için ne tedbir alacağız? Her gün zorlamadan fırçaladıktan sonra, mümkünse kanatmadan diş ipi ile geceleri derin temizlik yapıp, bakteri ve plak oluşumunu önleyecek, üzerine de 1 bardak suya, 1 silme çay kaşığı karbonat ve yarın silme çay kaşığı kadar da tuz katıp karıştırarak, sabah kalkınca, akşam yatmadan ve mümkün olduğunca her yemekten sonra bununla gargara yapıp, bu süreci de sağ salim atlatacağız.

AH O KALPSİZLER YOK MU, O KALPSİZLER! 🙂

“Canının derdine düşmüşken, bir de bunları neden yapmalı?” diye düşünebilirsin, Ama maalesef insanlarımız çeşit çeşit. Aralarında çok meraklılar ve patavatsızlar çıkabiliyor.

“Ay canım kıyamaaaaam, yazık çok da gençmiş. Ah ah vah vah!” diyenlere o anda sadece kafa atmak istiyorsun, ama artık edebinden midir, yoksa halin olmadığından mı bilemem ama sadece içten içe kalbin kırılıyor.

Bir de herkesin gördüğü ortamda, bir resmimin altına “saçınız peruk mu?” diyen bir hanım oldu bana… “İyi de, bunu böyle ulu orta yerde herkesin gözüne sokmak, sana ne kattı şimdi?” diyesin geliyor ama yine kendini tutuyorsun. Oradan cevap verecektim ama neyse dedim, mesajını sildikten sonra, o kişiye özelden “evet bunun bir peruk olduğunu ve kanser tedavisi gördüğümü” yazdığımda da, “sabah iş yerinde cevabımı okuduğunu ve yaptığı düşüncesizlikten ötürü, ağlamaktan helak olduğunu ve eve geri gönderdildiğini” yazdı o hanım. Ben de daha fazla üzülmesin diye “tamam geçti, ne olur sorun etmeyin daha fazla” deyip, bir de üstüne onu rahatlatmaya çalıştım. Ama bakın hala unutamamışım:)

Hem velev ki peruk! Saçları beline kadar uzasın diye zevk için çıt çıt takan, kaynak yaptıran biri değilki karşınızdaki… Hele de eğer aylarca bu durumdaysa… Biraz dilin kemiği olsa keşke.

Ah tabi bir de bilerek canını acıtmaya çalışanlar var ki, biz onlar gerçekten “kötü” diyoruz. Bu tarz insanların moralimizi bozmasına mahal vermemek için, biz her zaman dışarı çıktığımızda ya da olur da çok umurlarındaymışız gibi bu haldeyken, evimize “illa” ziyarete geldiklerinde de, hep bakımlı olacağız.

Son bir kategori olarak, bir de ne diyeceğini bilemeyen ve saçmadığının farkında olmadan, insanın sinirlerini bozanlar var, yazık onlar da iyi bir şey söylemeye çalışıyor ama “aman canım grip gibi, nezle gibi bir şey bu artık” gibi yorumlar yapıyorlar. Belki yaygınlığını kastediyorlar ama o anda olayı bizzat yaşayan siz olduğunuz için böyle basit hastalıklarla bir tutarak, durumunuzu ciddiye almadıkları hissine kapılıyorsunuz,. Hassasınız işte, ne yapacaksınız:))

Size olan yaklaşımına göre, insan elinde olmadan, o anda herkesin puanlarını veriyor. Kim “gerçek dost”, kim değil, hemen kendini belli ediyor. Sonra bir daha onlarla eski samimiyetin asla olmuyor, benim olmadı en azından. Ne gerek var ki böylesine? Moral vermek varken, bu nedir Allah aşkına! 🙂 Hiç kusura bakmasınlar ama “Yalan Dünya”daki “Ne çektin be Gülistaaan!” deyip duran dedikoducu ve moral bozucu gıcık karakter “Vasfiye Teyze”den bir farkları kalmıyor insanın gözünde o an.

HANGİ BESİNLERİ ve NASIL YEMELİ?

Yemesi/yememesi gereken şeyleri doktoru zaten ona söyleyecektir. Ben Onkoloğuma “bundan sonra hiç şeker ve hamur işi yememeli miyim?” diye sorduğumda, böyle bir kısıtlama getirmeyeceğini ama, eğer arada böyle şeyler yersem bile, sonrasında bunu dengelemek için sağlıklı ve dengeli beslenmem gerektiğini söyleyip beni rahatlattı.Bu süreçte annenin yiyeceği yemeklerin hijyen koşullarda hazırlanmış olması, çok ağır yemekler olmaması ve kullandığı sebze-meyve türü her şeyin mümkünse bir müddet, içinde biraz da elma sirkesi bulunan suda bi’ 15 dakika kadar bekletilmesi önemli. İçindeki, üstündeki, gözle görülmeyen mikropların, böcüklerin filan ölmesi için. Çünkü bu esnada insanın vücudunun direnci düşürülüyor ya, riske etmeye gerek yok. Ben normalde salatada bile sirke kullanmayan, tadına ve kokusuna asla tahammül edemeyen biri olarak, kemoterapi esnasında market siparişlerimde sık sık elma sirkesi alarak, kendi rekorumu kırmıştım. 🙂 Zaten ilaçlarla vücut direnci çok düşürüldüğü için, bu süreçte et, balık, mercimek, kinoa gibi protein bakımından zengin besinler almaya da önem verilmeli.

Bir de alınan ilaçlardan dolayı, tüm yumuşak dokularda bir değişiklik olduğundan, sindirim sistemi de bundan nasibini alıyor. O yüzden kuru kayısı, ceviz, badem vs. gibi bu konuda faydasını göreceğin bir beslenme düzeni kurmak iyi gelebiliyor.

Dediğim gibi en iyisi şekeri mümkün olduğunca azaltmalı. Bir de hatırladığım kadadıyla Onkoloğum, o dönem bana kemoterapi ilaçlarıyla etkileşime girdiği için  Nar ve Greyfurt yememi ve bazı ilaçları almamı yasaklamıştı. Siz de kendinizinkine sorarsınız veya o size söyler zaten bu tarz konuları.

TAT DUYUSUNUN “GEÇİCİ” KAYBI

Hiç unutmam, 4. seansta filandım, öğlen vakti, bir parça ayçöreği yemek istedim, gram tadı yok. Eşime söyledim “yoo ben beğendim aslında” dedi. Akşama her zamanki tarifimle ıspanak yemeği yaptım, bi’ çatal aldım, saman gibi olmuş tadı. Ben böyle hissederken, eşim çok da beğenmişe benziyor. “Ah yavlum bak görüyor musun, beni üzmemek için kötü de yapsam hiç ses etmiyor” dedim içimden. Sonra bir mevye aldım, elmaydı sanırım, lezzet filan hak getire! Bugün her şey mi lezzetsiz olur yahu diye düşünürken, kafama dank etti. Yahu yoksa ben tat duyumu mu kaybettim?

Hemen fırladım mutfağa. İlk iş, aldım Nutella kavanozunu. Daldım bir çay kaşığıyla içine bir “kepçe operatörü” gibi, daldıkça atıyorum ağzıma. Yok anam yok! Hiç mi tadı gelmez? Sadece boğazım yanıyor, büyük ihtimalle o da şekerden! O anda gerçeklerle yüzleştim ki, ben artık tat alamıyordum.Ertesi gün hemen Onkologumun hemşiresini aradım, yana yakıla durumu anlatıyorum, çok sakin bir şekilde dinledi ve gevrek gevrek “Aaa evet bu yeni kullanmaya başladığımız ilacın yan etkisi” dedi. Yahu böyle önemli bir şey olması söz konusuysa, haber versenize bilelim değil mi? “Geçici mi yoksa kalıcı mı?” diye sordum. “Yok yok 1 hafta veya 10 güne kadar geçer” dedi. Derin bir “oh” çektim.

Gerçekten de o kırmızı ilacın zerkedildiği ondan sonraki seanslarda da, en başta hep aynı şey oldu, dilin dokusu da bozuluyor ve konuşman da hafif peltekleşiyor. Azcık zorlanıyordum ama bu beni durdurdu mu? Yooo! Hem de hiç!

Hatta o halimle (saçım kaşım ve kirpiğim yokken, tat alamaz ve dilim konuşmakta zorlanıyorken, bir cesaretle MyNet için evde yemek programı çektim sabahtan akşama kadar ve kolay su böreği, makarna yapmayı filan anlattım kameralar karşısında saatlerce. “Kameralar karşısında yemek yapmak mı? Peh! bebek işi!” başlıklı o komik yazımı hatırlarsınız ama o zamanlar neler yaşadığımı tabi ki, hiç biriniz bilmiyordunuz:)

GÖZLERDE KURULUK ve BULANIKLIK

Aman canım zaten gözlerde hiç bir zaman yaş olmasın. İlla olacaksa da mutluluk gözyaşları olsun 🙂 Yine de bahsetmeden geçmeyeyim de sizin de başınıza gelirse, ki kesinlikle olacak diye bir kaide yok, ama benim ilaçlar o dönem gözlerimde çok fazla kuruluk hissine ve bulanık görmeye sebep oldu. Ondan önce yakını ve uzağı şahin gibi seçen gözleriyle meşhur bir insanken, kemoterapide elimdeki bir kitabı okurken bazen hayal dünyasında gibi yazılar bulanıklaşıyordu. Bir de normalde kahverengi gözlü olmama rağmen, özellikle kırmızı bir ilacın verilmeye başlandığı 4. seanstan sonra sanki göz rengim de hafif kırmızımsı kahve tonuna dönmüştü. Tavşan gözü gibi kırmızı değil tabi yahu! 🙂 Kahvenin azcıcık kırmızıya dönmüş hali sanki. Her ne olduysa işte, artık kalmadı.

O dönem çok fazla aynaya bakmamaya çalışıyordum zaten. Bakınca da “Amanın! Burada bir tipsiz mi varmış! Aman da aman!” diye gülüp, arada evin koridorunda şakacıktan uygun adım koşarken, “Yaylalar yaylalar”ı söylüyordum 🙂 İnsanın bu durumda bile kendiyle dalga geçmesi ve eğlenmesi çok güzel.  Bulanıklık da eskisi gibi değil, merak etmeyin sizde de varsa bile sonra çok daha iyi hale geleceksiniz, çoğu geçici bunların. Kuruluk bende baki kaldı ama onun için de damlalar var, kullanınca rahat ettiriyor. 🙂

SELAMLAŞIRKEN İLLA Kİ ÖPÜŞMEK İSTEYENLER

Kalabalık veya çok sıkış tıkış ortamlara, sinema/otobüs, vs. gibi girerken, hatta hastaneye gittiğimde bile, maske takıyordum koridorlarda. Çünkü adı üzerinde “hastane” ve bulaşıcı olan-olmayan her çeşit hasta var. Maske takınca da herkes merakla bakıyor, ama hiiiç de umursamıyordum mecbur kalınca. Sinemada bile maskeyle film izlemişliğim var, gerçi maskeden çıkan kendi sıcak nefesim, 3D gözlüğü buharlandırıyor diye çok konforlu değildi ama ben bununla bile çok eğlenip, halime gülüyordum:)

Ah! Bir de o her karşılaştığınla, selamlaşırken “Öpüşmek” derdi yok mu! Artık yok öyle her selamlaşmada şapur şupur! Hele de kış boyunca, herkes hasta, salya sümükken. Önce bir güzel öpüp, sonra “nasılsın?” dediğinizde de “ay, sorma valla, ailece burun akıntısı, öksürük, aksırık… Hastalıktan kırılıyoruz haftalardır” diyenler var. Hem de durumunu bilmesine rağmen… El insaf yahu! Bu insan kemoterapi alıyor, o zaman ne diye öpüp, zaten yerlerde sürünen bağışıklık sistemime mikroplarını, virüslerini bulaştırıyorsun?

usengec-sef-kanser-kemoterapi-opusme-tarkan

İşte bu yüzdeeen, ben kemoterapi boyunca kimseyi öpmediğim gibi, elimi bile sıkmamaları rica ettim mümkünse. Çünkü herkes eline hapşuruyor öksürüyor. Sonra da el tokuşuyor. En güzeli 1 metre mesafeden de olsa el sallamak, uzaktan öpücükler göndermek. Bu sayede hiç hastalanmadan ve bir de soğuk algınlığı ilaçları almama gerek olmadan geçirdim tüm süreci. Demek ki tedbirlerim etkili olmuş. Eee tecrübe konuşuyor! O zaman ne dedik, öyle Tarkan misali “yakalarsam muck muck” yok!:)

EVDE TEK BAŞINA DA YAPILACAK HOBİLER

Güle oynaya giderse kemoterapi seanslarına emin ol, her şey çok daha çabuk geçer. Evde olduğu dönemde kendine keyif aldığı ve çok yorulmayacağı, hatta mümkünse yaparken başkasına da ihtiyaç duymayacağı bir hobi, bir meşgale edinsin derim. Artık resim mi yapar, örgü mü örer, büyükler için şimdi şimdi iyice trend olan boyama kitapları ve renkli kalemlerden alır, o çiçek gibi desenlerden mi boyar bilemem, ama kendini TV karşısında dramatik filmler, kavga ve gözyaşı dolu, o seviyesiz moda ve evlenme programlarıyla yormasın bütün gün lütfen.

Ben mesela size durumumu hiç fark ettirmemeye çalışarak, buradaki pür neşeli, esprili yazılarıma ve adım adım resimli tarifler vermeye aynen devam ettim. “Allah sizden razı olsun bu ne güzel tarif, sayenizde mutfağa girmekten artık eskisi gibi korkmuyorum” diye mesajlar aldığımda da çocuklar gibi mutlu oldum. Bu şekilde içten dualar almak da insanı çok huzurlu yapıyor.

Hatta aslında o süreçte, normale göre çok daha az dışarı çıkmama rağmen Instagramda da postlarıma devam ettim. Belki o an doktor kontrolüne giderken asansörde bir selfie çekip koyuyordum, ama “fellik fellik” gezip eğlendiğimi sanarak “oh maşallah! Hayat sana güzel!” gibi yorumlar yazanlar da çıkıyordu. içimden “ya yaaa! Peki bu kadar güzelse, değiş-tokuş yapmak ister misin acaba?” diye sormak geliyordu :))

PEKİ SAÇLAR NE ZAMAN GERİ GELMEYE BAŞLIYOR?

Böyle böyle tüm seanslarının bitimine doğru artık, yavaş yavaş, minik bebeklerin yumuşacık tüy tüy olan saçlarından çıkmaya başlıyor kafada. Kaşlar kirpikler de hafif hafif geliyorlar geriye. Ben bu süreçte hep içinde paraben vs. olmayan bir bebe şampuanı kullandım. Mis gibi bebek kokuyorlardı. O henüz yeni yeni filizlenen saçlarımı öyle seviyordum ki, kendi kafamı bile okşaya okşaya bi’ hal oluyordum yumuşacık bir yavru kedicik sever gibi:)

KEMOTERAPİLER BİTİNCE

Sonra onkolog istediği testleri yaptırıyor, her şeyin yolunda olduğuna karar verilince, artık ilk bir kaç yıl boyunca, 3 ayda bir kontrollere gidiyorsun. Sonra 6 ayda bir ve yılda bir diye seyrelterek, en az 5 yıl boyunca seni takibe devam ediyorlar.

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-emar

Genelde de bu süre boyunca ağızdan günde 1 tane alınan tablet şeklinde bir ilaç veriyorlar. İşte o benim de şu anda birazcık sıkıntısını çektiğim gibi, göbek ve bel bölgesini kalınlaştırmasıyla meşhur bir ilaç Ama sağlıklı ve dengeli beslenerek, buna engel olmak da, eminim ki mümkün. Ben şu anda buradaki 5 kg için diyet yapıyorum mesela:)

Doktor da güzel şeyler söyleyip, “hadi geçmiş olsun, bitti gitti! Bundan sonra kontrol zamanı” dediğinde, inanın hepsi geride kalıyor:)Saçlar, kaşlar ve kirpikler de coşmaya başlıyor:) Hatta ben iyice coşsun diye, aynı süreçlerden geçen sevdiğim bir ablamın uyguladığı ve memnun kaldığı tavsiyesi üzerine, 7-8 tane farklı ve besleyici yağdan alıp, hepsini karıştırarak kür yapıyordum evdeyken saçıma. Üstüne de bir bone takıp bekletiyordum bir kaç saat ve ardından yıkıyordum. Oh mis! 🙂

usengec-sef-meme-kanseri-kemoterapi-sac-bakimi

Kirpiklerin de coşması için, bir ürün kullandım geceleri yatmadan, hatta aklıma geldikçe hala uygularım. İhtiyacı olup da ismini merak eden olursa, bana yazsın e mi? Neydi unuttum da, sizin için bakarım hemen:)
Normalde hayatta cesaret edip yapamayacağım kısa saç modelime şimdi ise ben dahil herkes bayılıyor. Benim sayemde çevremde, uzun yıllardır şekil vermeye çalışırken, hem kendilerini, hem de kuaförlerde bütçelerini zorlamaktan gına gelen saçlarına modern ve genç bir yorum katan kaç kişi oldu kim bilir. Ben de artık birazcık uzasa dayanamıyorum ve hemen kendi modelinde kestirmeye gidiyorum güle oynaya:)

Ve artık yazımın sonuna gelirken, diyeceğim odur ki, kemoterapi sürecinde neler olduğunu kısacık bir cevapla geçiştirmek istemedim. Biraz destan yazdım çünkü, aklıma gelenleri, herkese faydalı olabilmesi için, mümkün olduğunca detaylı ve yazı stilimde (çok sevdiğinizi belirttiğiniz için mest olduğum şekilde), her zamanki gibi en ama en samimi hislerimle anlatmaya çalıştım.

Özet olarak, her ne olursa olsun, en çok vurguladığım gibi bu süreçte psikolojik destek, ailenizin ve gerçek dostlarınızın yanınızda olması ve moral çok önemli. Benim bir’ tanecik eşim, en büyük destekçim olarak, aynada kendimi en tipsiz bulduğum anlarda bile, sevgisi, ilgisi ve sefkati ve bakışlarıyla, bana kendimi “dünya güzeli” gibi hissetirmeyi başardı. Gerçek aşkın değeri, hayatta her şey yolundayken değil, esas zor günlerde açığa çıkıyor emin olun 🙂

Anadolu Ajansının Değerli Muhabiri Sevgili Andaç Hongur ile yaptığımız röportajımızın videosunu buradan izleyebilirsiniz.

Her zaman diyorum ya… “Hayat bir orkestra ve ben bu orkestranın şefiyim.” Onu en iyi şekilde yönetmek, yaşananları iyisiyle-kötüsüyle birer sınav olarak görüp, Allah’ın izniyle bu sınavlardan başarıyla çıkmak kendi elimizde. Artık her 6 kadından 1’inde görülen “Meme Kanseri”nden korunmak için, sizlere de düzenli tetkiklerinizi yaptırmanız konusunda küçük bir hatırlatma olsun bu yazı, olur mu?

Tedavi gören herkese şimdiden çok geçmiş olsun. Acil şifalar dilerim!

Sevgilerimle,

“Edepsiz kansere kafa tutarken üşenmek nedir bilmeyen” Üşengeç Şefiniz 🙂

Önceki İçerik“Deniz Şef ve Üşengeç Şef’le” “Pastane” Dün TRT1’deydi
Sonraki İçerikRitz Carlton İstanbul

2 YORUM

  1. Cok tesekkurederim yaziniz icin benim cok isime yaradi 2. Kemoterapiyi alicam dr ilkini cok kolay atlatsanda hepsi farkli olir dedi. Bende sizin gibi pozitif bakip hayati normal standardinda yasadim ilkinde. Dr oyle deyince biraz duraksadim yazinizi okumak beni tekrar cesaretlendirdi. Yarin ikinciyi almaya gidicem. Saclarim dokuldu henuz kas ve kirpiklerimde sikinti yok. Bakalim ileride ne olacak. Dediginiz gibi ilkini kolay gecirdim. Abartilari cok dinlemis olmama ragmen kimse kemoterapiden bkorkmamali.

SİZ DE DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞIN

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz