
Doğuştan naçizane bir tasarımcı olarak görsel sanatların pek çok çeşidine olan düşkünlüğüm malumunuz… Sık sık bir çoğumuz tarafından, yanlış bilindiğine tanık olduğum bir konuda biraz bilgi vermek istedim bugün.
Arapça ve hat sanatıyla yazılı olan her şeyi Dua sanıyoruz genelde değil mi? Ama tabi bu her zaman doğru değil. Tuğra da bunlardan bir tanesi.
Çok kısaca “Osmanlı Sultanlarının imzası” olarak özetleyebileceğim “Tuğra”nın aslında ne olduğunu sizin için araştırdım.
Osmanlı sultanlarının göz alıcı kaligrafik nişan veya arması, bir çeşit imzası olarak tanımlayabileceğimiz “Tuğra”, Sultanın ve babasının adını ve yanında çoğunlukla, “el-muzaffer daima” şeklindeki bir dua ibaresini içerir. Padişah’ın her zaman muzaffer olmasını, yani zafer kazanmasını temenni eden bir ibaredir bu…
Tuğra tek başına Osmanlı kültür, sanat ve egemenliğini temsil eder. Türklere özgüdür. Türklerin bin yıllık Orta Doğu egemenliğinin mührüdür.
En eski Osmanlı tuğrası, ikinci Osmanlı sultanı Orhan Gaz’iye aittir. Birinci sultan Osman Gazi’ye ait bir tuğraya günümüze dek rastlanamamıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı olmasına rağmen, 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır.
Aslen tuğralar, bizzat Padişahın kendi tarafından değil, “nişancı” veya tuğrakeş denilen görevlilerce yazılmışlardır.
Tuğralar, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan, yıkılmasına kadar çeşitli yerlerde kullanılmış, hat sanatının bir kolu olmuş ve resmi görevini tamamladıktan sonra tarihe mal olmuştur.
Günümüzde hat sanatını icra eden “Hattatlar” tarafından, sanatsal amaçlı olarak yaşatılmaktadır.
Bir güç ve egemenlik simgesi olduğu için belgelerin sonunda değil, başında yer alan Tuğra, önceleri, fermanlar gibi pek çok resmi evrak üzerine resmiyet kazandırmak için çekilirken, daha sonraları hükümdarlık (hanedan) sembolü olarak paralar, bayraklar, pullar, resmi abideler, resmi binalar, camiler ve saraylarda da kullanılmıştır.