Bundan yılllaaaar yıllar önce, TRT’de “Orhan Boran’la Pazar Geceleri” programının ardından, “yorgan kemirten” denilen türden bir gerilim müziğiyle başlardı Alacakaranlık Kuşağı (The Twilight Zone)… Yarın sabah okul olmasına ve aslında deliler gibi etkisi altında kalacağımı bilmeme rağmen, yine de söz dinlemez ve izlerdim her bölümünü tırsa tırsa.

alacakaranlik

Aklımdan atamadıklarımdan bir tanesinde, şöyle bir sahne geliyor gözümün önüne: Adam sokaktaki ankesörlü telefondan bir yeri arayacak, ama yanlışlıkla kendi evinin numarasını çeviriyor ve telefonun karşı tarafından yine “kendisi” cevap veriyor. Aman Tanrım, hayal gücünün böylesi! Ne kadar etkilenmişsem artık, telefon numaralarının 6 haneli olduğu o dönemlerde, kendimizinkine yakın rakamlar içeren birini ararken, iki kere düşünür, “Allah vermeye de, yanlışlıkla kendi numaramı çevirmeyeyim” diye korkardım.

phone booth

Ortada korku filmlerinden alışık olduğumuz kan revan sahneleri filan olmamasına rağmen, bu derece basit bir konuyla bile insanın aklını bu kadar alabilecek bir gerilim yaratmak, ancak Alfred Hitchcock’a yaraşır bir durum. Katılır mısınız bilemem ama bence bilinçsiz şiddet kullanımının, sanatla uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, gerçek Sinema izleyicisi üzerinde, en sıradan bir etkileyiciliğe bile erişemiyor. (Tarantino’yu tenzih ederim, onun yeri ayrı:)

AlfredOysa “profilden gıdıklı ve göbekli pozu”yla akıllarda yer eden ve tam 5 kez “En İyi Yönetmen” Dalı’nda Oscar’a Aday gösterilmesine rağmen, bu ödülü hiç bir zaman kazanamamış olan Usta Yönetmen Hitchcock, izleyici ile film karakteri arasında mükemmel bir özdeşleşme sağlamayı ve insanı filmle bir bütün yapmayı çok iyi biliyor.Yönetmek istediğinin, alışılagelmiş şekildeki gibi”oyuncular” değil, aslında  “seyirciler” olduğunu, filmlerini izlerken yüklendiğiniz gerilim sayesinde, şekilden şekile girdiğinizde açıkça fark ediyorsunuz.

Bir başka en çok bilinen Hitchcock filmi olan “Kuşlar”ı ele alırsak, burada da, eski ve yeni tüm korku öğelerini; insana dost ve her an, her yerde karşımıza çıkan bu küçücük hayvanlarla simgeleştirmeyi nasıl da başarmış olduğunu görüyoruz.
Birds
Kuşların topluca saldırısı; izleyicilerin hayatı boyunca deneyimlediği tüm eski ve yeni korkularının, kuşlarla simgeleştirilerek, insana saldırısı olarak yorumlanıyor ve gerçekten de sonrasında tüm dünya çapında etkileri öylesine görülüyor ki; filmi izledikten sonra insanlar, sokaklarda kuş gördüğünde korkup kaçışıyorlar.Hatta, eğer şehir efsanesi değilse, söylenen o ki; filmin gösterildiği dönemde, İstanbul’da güvercinleriyle meşhur Beyazıt ve Eminönü meydanlarından geçmeye çekinen, hatta martılarla karşılaşmamak için Adalar’a gidemeyen insanlar olmuş… Doğrudur, inanırım 🙂

kuslar

Sinema ile ilgili en son yer verdiğim içeriklerden biri olan “Kelebeğin Rüyası” hakkındaki izlenim yazımı okumuşsunuzdur sanırım. Bu film hakkında hazırladığım bu naçizane yazı, okunma rekorları kırmasıyla ve ilgililerden büyük beğeni görmesiyle verdiği gurur yetmezmiş gibi, bir de üzerine sinema eleştirmenin inceliklerini pekiştirmek adına, Hürriyet’in Bumerang Deneyim Günleri kapsamında Sinematek’te düzenlenen ve işin duayenleri ile bir araya geldiğimiz, çok özel bir etkinliğe davet edilmeme de vesile oldu.

sinema analizi
Sinema konusundaki engin bilgisi ve değerlendirmeleri ile sektörün başarılı isimlerinden Barış Saydam’ın rehberliğinde gerçekleşen bu 4 saatlik workshop, gerçek bir film analizinin olmazsa olmazlarından sayılan “Anlam Katmanları”nı anlatan teknik bilgilerle başladı. Burası işin fazlasıyla entellüktüel bakış açısı ve birikim isteyen kısmı…

Bir filmin nasıl okunabileceği konusunda, yarın-öbür gün, sanatsal bir ortamda, bir iki vurucu laf edip de “Ben de buradayım!” demek isterseniz, hadi size bir güzellik yapayım da, işin fazla teoriğine girmeden de olsa, kısaca Anlam Katmanları’nın çeşitleri hakkında fikir vereyim madem:)

Bir filmi izlediğinizde herkesin basitçe sonucuna vardığı anlamına “Açık Anlam” deniliyor.

Oz BuyucusuBir de derin manalarına varmak için; “Göndergesel Anlam” yani Filmin geçtiği dönem ve ortamın değerlendirilmesi; “Örtük Anlam” yani Filmin derinlerinde yatan tüm psikolojik ve sosyal gerçeklerin değerlendirilmesi ve “İdeolojik Anlam” yani Filmin izleyiciye çaktırmadan, alttan alttan verdiği mesajlar üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor ki, biz o gün bunu “Oz Büyücüsü” filmi üzerinden örneklendirdik.

Mesela bu filmin İdeolojik anlamı, izleyenlerin hatırlayacağı en önemli mesajlardan olan “Ev gibisi yok” sözünde yatıyor ve her şeyin artık parayla ölçüldüğü bir dünyada, ev ve aile gibi unsurlar, insani değerlerin en son sığınağı olarak gösterilerek, aslında “iyi bir insan nasıl olunur?” mesajı veriliyormuş. Bilmem hiç bu bakış açısıyla izlemiş miydiniz?

rear window jimmy and grace

Bir de filmin “Mizansen” açısından incelenmesi konusu var ki, bunun içine, filmi bütün olarak etkileyen; ışık, kostüm, renk, müzik gibi yan öğeler giriyor. Film çözümleme disiplinleri arasında yer alan Psikanaliz, Sosyoloji ve Sinema Tarihi gibi farklı disiplinler, bu aşamada büyük önem taşıyor. Çünkü “izlediğimiz bir film aslında, yıllar önce çekilmiş başka bir filmdeki başka bir karaktere gönderme yapıyor olabilir” deniliyor.

IMG 5529

Bu göndergeler üzerinden mizansenleri ne kadar iyi okursak, anlam katmanlarını da o derece sağlıklı yakalamamız mümkün… Mesela Stanley Kubrick mekan ve rengi olağanüstü olan bir üslup ve takıntılı şekilde simetri kullanmasıyla meşhur bir yönetmen… Bilmeden izleseniz bile, bu özellikleri sayesinde, onun imzası olduğunu hemen anlamak mümkün. Aşağıdaki Video kolajı onun bu takıntısından ilginç örnekler sergilerken, çalışma tarzı ve sinema diline dair ipuçları da veriyor.

Sinema Analizi workshopumuza geri dönersek… Esas gündemimiz, yazımın başında da bahsettiğim “Alfred Hitchcock Sineması” ve kendisinin de en sevdiği filmi olarak kabul ettiği (Shadow of a Doubt) “Şüphenin Gölgesi”ydi.
Shadow of a DoubtŞüphenin doğasını araştırmaktan büyük haz alan ve şüphe psikolojisinin farklı varyantlarına sık sık yer veren Yönetmenin, 1943 yapımı olan, Teresa Wright, Joseph Cotten’in başrollerini paylaştığı, IMDB Puanı 8 olan ve En iyi Özgün Senaryo Dalında Oscar Adayı olan 108 dakikalık psikolojik gerilim filmi, Shadow of a Doubt; büyük şehirde yaşayan dayısını bir rol model olarak seçecek kadar, ona hayranlık duyan kasabalı bir genç kızın, yakışıklılık ve güç timsali dayısının, kendisine Şen Dulları kurban seçen bir seri katil ve soyguncu olduğunu fark ettikten sonra, onu ele vermeyeceğini söylemesine rağmen, ölümle yüzleşmek zorunda kalırken neler yaptığını, neler hissettiğini, kendisini savunmak için hangi yollara başvurduğunu gözler önüne seren farklı ruh hallerini beyaz perdeye taşıyan ve gizliden matematik ve mühendislik altyapısı üzerine kurulu klasik filmlerinden başarılı bir örnek…


Rol modelinin bu şekilde bir hayal kırıklığı yaratması, aynı zamanda toplumsal maskenin yırtılışını da simgeleyerek, izleyiciye iyi ve kötünün ayırt edilemez olduğunu hatırlatır nitelikte…

joseph cotten

shadowFilmde; hiç beklenmeyecek birinde ve hiç umulmayan bir anda ortaya çıkan, bu derece bir kötülüğün fark edilmesiyle, yerinden oynayan insan ilişkilerine yer verilerek, aslında ne kadar da huzurlu ve sıcak görünen bir ev ortamının, bir anda nasıl da sarsılabileceğini gözler önüne serilirken, doğal akışın bozulması ve rutin yaşamın alt üst olması konu ediliyor.

70’e yakın filmden oluşan Alfred Hitchcock Sinemasının genel özelliklerini kısaca özetlemek gerekirse;

alfredhitchcock

Özdeşleşme: Duygusal yönlendirme becerisi çok yüksek. İşin sırrı ise, izleyicinin yakınlık ve özdeşleşme kurduğu karakterlerin, devamlı olarak yer değiştirmesini sağlama yeteneğinde saklı…

Beklenti: Olumsuz ve ürkütücü bir şeyin tedirgin edici beklentisinin yol açtığı gerilim anlarını, kahramanın gözüyle özdeşleştiriyor.

Gerilim/Şaşırtma: Bunların ayrı ayrı kavramlar olduğunu her fırsatta vurguluyor. Bir anlık görüntüyle korkutmak yerine, gerginlik anlarını olabildiğince sürdürmeyi tercih ediyor.

Hitchcockyen Gerilim: Kovalamacaların montajıyla izleyiciyi  gererek, iyi ve kötünün, insanların içinde bir arada olduğunu biçimsel olarak yansıtırken, aynı zamanda kalıplaşan değer yargılarını da, karakterleri tanıdıkça deforme ediyor.İyi ve kötünün bir arada yaşadığı ve “Hitchcockyen Evren” ismi de verilen Alfred Hitchcock Sineması’nın bu karakteristik özelliklerini de hesaba katarak, fırsat bulur da filmlerinden birini bu gözle izlerseniz, bakın bakalım aldığınız keyif, nasıl da farklı oluyor:)

Film analizi
Etkinlik sonunda, kendi filmlerinde çaktırmadan saniyelik roller alan Alfred Hitchcock’un, bu görüntülerinden oluşan bir video izledik, arzu ederseniz siz de aşağıda izleyebilirsiniz:)

Bu arada unutmadan söyleyeyim; Alfred Hitchcock’un sıradışı yapımlarından biri olan “Sapık” Filminin (Psycho) çekim sürecinde geçen ve eşi ile yaşadıkları aşka ve profesyonel ilişkilerine odaklananan 2012 yapımı “Hitchcock” isimli bir film şu anda vizyonda.

alfred 1

Filmde kendisini, yine bir başka usta; Anthony Hopkins canlandırıyor. Sacha Gervasi’nin yönettiği filmin, esin kaynağı ise “Alfred Hitchcock and the Making of Psycho” adlı bir kitap. Filmde ayrıca Helen Mirren ve Scarlett Johansson’da rol alıyor.

IMDB Puanı 7 olan bu filmin, sadece “En iyi Makyaj ve Saç Stili” gibi basit bir dalda Oscar Adayı olabildiğine bakarsak, Hitchcock’un yaşarken bir türlü sahip olamadığı Oscar bahtsızlığının, halen devam ettiğini de söyleyebiliriz belki:)

5 YORUM

  1. Alfred HITCHCOCK gerçek bir deha flimlerinin tadı gerçekten çok farklı insanın hafızasına yer ediyor. Siz de çok faydalı bilgiler paylaşmışsınız. Teşekkür ederim. Başarılar….

  2. Sanat eleştirmenlerinin kullandığı dilden çoğu zaman istese de bişey anlayamayan biri olarak ilk defa analiz hakkında böyle basit ve güzel anlatılan bir yazı gördüm Teşekkürler!

SİZ DE DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞIN

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz