Yeni evimize taşınma, iş yoğunluğu ve de canım ülkemin yaşadığı talihsiz olaylar sebebiyle, normalde sık ziyaret ettiğimiz Amsterdam’a bu sene henüz hiç uğrama fırsatı bulamamıştık ki, uzun bayram tatili sayesinde, kendimize 10 günlük doya doya bir seyahat planlayabildik. Üşengeç Şef’in ikinci vatanının Amsterdam olduğunu yedi cihanda ve Orta Dünya’da sanırım duymayan kalmadı artık. Gerçekten de “Orta dünya”… Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi masalsı yerlere gittik, merak etmeyin hepsini az sonra okuyacaksınız, az birazcık sabır! 🙂

amsterdam-usengec-sef-pegasus-giethoorn-gezi

Yıllardır yazıyorum, artık biliyorsunuzdur ki, eşimin de benim de en yakın arkadaşlarımız Amsterdam’da yaşıyorlar. Eh durum böyle olunca, şu ana kadar hep onların rehberliğinde gezdiğimiz için malesef şehri tam anlamıyla harita üzerinde içimize sindirememiştik. Onların yanında olmanın verdiği rahatlıkla, yavru ördekler gibi peşlerinde gezinmek de işimize geliyordu başlarda tabi 🙂
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Bu sefer ise bizde bayram ve tatil olmasına rağmen arkadaşlarımızın işleri güçleri olması sebebiyle, hafta içi gündüzleri mecburen yanımızda olamadılar. Bu da bizi, kendi kendimizin rehberi olma durumda bıraktı. Böyle olunca “araştırmacı-gazeteci” eşim cep telefonuna her türlü harita ve yeme/içme rehberi programını indirip başladı inceleme ve planlamalarına. Sağolsun bayılır! 🙂 Bu amaç için size, bizim de çok memnun kaldığımız “maps.me” adlı uygulamayı kesinlikle tavsiye ediyoruz. Offline da çalışabilen uygulama, gittiğiniz şehrin haritasını bir kereliğine telefonunuza indiriyor ve sonrasında sizi her türlü popüler mekan, restoran, müze, cafe gibi noktalarla ilgili bilgilendirip, harita üzerinde yol tarifleri ve erişim zamanları gibi detaylar vererek, büyük bir kolaylık sağlıyor.

Yolculuğumuza karar verir vermez, uzun bayram tatilinin, herkes gibi, tüm İstanbullular’ı da, şehirden bir yerlere kaçmaya teşvik edeceğini bildiğimiz için, Pegasus‘un internet sitesinden, kalabalığın nispeten daha az yoğun olacağı düşüncesiyle biletlerimizi,  Cuma sabahına aldık. amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Yine de bizim gibi düşünerek Cuma gündüzden yola çıkanlardan oluşacak yoğunluğu da hesaba katarak, direkt web sitesinden online check-in’imizi yaptığımız gibi, uzun seyahatlerde bizim gibi uzun boylular için bulunmaz nimet olan, ön sıralardan geniş aralıklı koltuk seçimini de gerçekleştirdik.  Hatta Sabiha Gökçen için geçerli olan “Fast Track” hizmetini bile satın aldık. Bu arada sizin de aklınızda bulunsun, Pegasus’un  sitesinden alınca “Fast track” hizmeti, %25 daha ucuz. Harç pulumuzu da önceden bankadan alınca, işte tüm bu erken alınan önlemler sayesinde, havaalanında, Bayram öncesi son Cuma olmasının verdiği ciddi bir yoğunluğa rağmen, diğer yolculara oranla, çok daha hızlı şekilde geçişimizi sağlamış olduk. Koltuğumuza kurulup da “Cabin Cross Check” anonsunu duyduğumuzda, yaklaşık 3 saat 15 dakika sonra Amsterdam’a tekrar kavuşacak olmanın heyecanı kapladı ikimizi de…

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Geçenlerde bir makalede CNN International tarafından en iyi yemek hizmeti veren low cost havayolu firması olarak Pegasus’un seçildiğini okumuştuk. Yemeklerinin Do&Co tarafından tedarik edildiğine de, ilk kez o anda dikkat etmiştim. Uçakta yemek servisi başladığında, beni bir sürpriz bekliyordu. Bu haberi unutmayan eşim, benim gibi bir lezzet düşkünü için, online siteden yemek siparişi verirken, çok sevdiğim Japon mutfağını, bir de gökyüzünde deneyimlemem gerektiğini düşünmüş olmalı ki, kalkıştan kısa bir süre sonra hostes elinde sushi ve chopsticklerle gelince bendeki şaşkınlığı görmeliydiniz.
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-ucak-sushi

Kendisine de ızgara bonfile siparişi vermiş ki, o da başarılı marinasyonu ve yumuşacık kıvamıyla ikimizden de tam not aldı. İşte o an yaptığım Instastories yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Daha önceki Hollanda gezilerimizde, yılın hangi ayı gidersek gidelim,  istisnasız her seferinde soğuktan donduğumuz için, biz yine tedbiri elden bırakmayarak, günlük/haftalık hava tahminlerini ve son dakika sıcaklık değişikliklerini çılgınlar gibi inceleyerek bavulumuzu hazırlamıştık. Meteoroloji, ilk defa neredeyse her gün güneş gösteriyordu, ama gel de güven! Biz yine de bir kaç ceket ve uzun kolluyla önlemimizi almıştık ki, Amsterdam Schiphol havaalanına adım attığımız andan itibaren, bizi Yaz’dan kalma bir hava ile kucaklaması karşısında gerçekten büyük şok yaşadık. Ağustos ayında bile insanı üşütmeyi becerebilen Amsterdam’da, Eylül ayında “30 derece” hava sıcaklığı ve ışıl ışıl parlayan bir güneşle karşılanmak gerçekten muhteşemdi. Bunca Amsterdam seyahatimizde ilk defa güzel havaya denk geldiğimiz için, mutluluktan tatil boyunca ağzımız kulaklarımızdaydı ve zaman zaman bunaltan güneşten hiç ama hiç şikayet etmedik desem yalan olmaz:)
amsterdam-usengec-sef-pegasus-dam-square-mekan

Havaalanı transferimiz için, Hollanda’daki arkadaşlarımızın tavsiyesiyle telefonumuza Uber uygulamasını indirmiştik. Her zaman aynı benim gibi konforuna önem veren ve tedbiri elden bırakmamaya özen gösteren sevgili eşim, programı telefonuna indirmekle kalmayıp, gideceğimiz adresleri de önceden giriş yapmıştı ki, bu bize seyahatimizde büyük rahatlık sağladı. Bagajlarımızı alır almaz hemen bir araç çağırdık ve 3 dakika sonra Mini Van aracımız geldi, hem de şansımıza genç bir Türk  şöförle. Avrupa’da, artık çok da şaşırmıyoruz tabi bu duruma:) Uber uygulaması nasıl çalışıyor derseniz, gerçekten çok pratik ve kolay. Hatta şöförle aynı dili konuşamasak bile kolay… Çünkü gideceğiniz adresi giriyorsunuz, önceden tanımladığınız kredi kartınız sistemde kayıtlı… Şöför geldiğinde sizi alacağı yeri, götüreceği yeri, her türlü bilgiyi bildiği için dil bilmenize hatta şöförle muhatap olmanıza bile gerek kalmadan işiniz görülüyor. Ücreti de sistem kendisi hesap edip, kartınızdan çekiyor. Biz bu rahatlığını çok sevdiğimiz için, Amsterdam’da Uber’i çok fazla kullandık ve gerçekten memnun kaldık. Ortalama ücretler gideceğiniz yere göre 8-20 € arası değişiyor, ki bence Türkiye’deki Uber’e göre çok daha makul.
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Amsterdam dümdüz ve küçük bir şehir… Yine de kolay keşfedilmesi için şehri East, West, North, South, City Center, Pijp ve Nine Streets şeklinde bölgelere ayırmışlar. Her yer birbirine bisiklet, tram, araba ya da metro ile maksimum 5-10 dakika mesafede. Yürümek isterseniz bir uçtan bir uca maksimum 1-1,5 saat filan sürer. Biz bu sefer Amsterdam’ın batısında oturan arkadaşlarımızda kaldık. Büyük bir keyifle her gün ortalama 10 kilometreye yakın yürüyerek gezdiğimiz Amsterdam’da karşımda çocukluğumuzun masal kahramanları Hansel ve Gratel’in ismi verilen cafe’yi ve kıyafetimle ne kadar uyumlu olduğunu görünce tabi ki hemen bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal edemezdim 🙂
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Önceki yazılarımdan da bildiğiniz üzere Amsterdam’ı turistik değil de, daha yerel bir şehirli taşında yaşamayı seviyoruz. O sebeple de genelde Amsterdam’a ilk defa gelen turistlerin gittiği Dam Meydanı gibi yerleri ya da Red Light gibi noktaları tercih etmiyoruz. Herkesin Amsterdam deyince ilk aklına gelen Coffee Shop’lar ise ilgi alanımıza hiç mi hiç girmiyor. Ünvanında “Şef” kelimesini bulunan ve aslında “hayata” ama en çok da “güzel yemeğe” atıfta bulunan bir kişi olarak benim işim, yeni lezzet duraklarının keşfiyle… 🙂
Sosyal medyada beni @usengecsef ve eşimi de @deklancheur hesabından yaptığımız anlık yayınlarla izlediğiniz, bol bol yeme-içme ve güzel havanın tadını çıkardığımız günlerimizin hızlıca bir özetini geçersek, en çok aklımızda kalanlar şöyle;

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Museum Plein:Müzeler bölgesi olarak geçen ve “IAMSTERDAM” ikonik yazısı ile de tanınan bu bölgede, Rijksmuseum’u ziyaret ettikten sonra, güzel havada yemyeşil çimenlerin üzerinde yayılıp, vücutta birikmiş kötü enerjileri toprağa vermeden olmaz:)

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-museum-plein

Kanallar:Su seviyesinin altında bulunan ve bisikletleriyle özdeşleşmiş bu şehirde, sağımız-solumuz, önümüz-arkamız kanal… 🙂 Bu harika ambiyans, hele de rengarenk çiçeklerle bezenmiş ikonik köprülerle bir başka güzel…

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-bisiklet-kanal

Vleminckx:Adım başı patates kızartması satan dükkanlar karşınıza çıksa da, şehrin en iyi patatesi, bundan 60 sene önce “Spui” bölgesinde açılan ve 25 çeşit sos alternatifiyle, Belçika patatesi konusunda uzmanlaşmış Vleminckx. Zaten önünde devamlı kuyruk var, gözünüzden kaçmasına imkan yok:)

Van Stapele Koekmakerj:”Amsterdam’ın en iyi kurabiyesi” olarak geçse de, böylesini başka yerde de yememiş olma ihtimaliniz yüksek… Hatta “Eğer bu bir kurabiye ise diğerleri nedir?” diye soruyor insan. İçi kremamsı beyaz çikolata dolgulu bu yoğun bitter çikolatalı leziz cookie’lerden mutlaka denemelisiniz.

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-cikolata

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-cookie 9 Straatjes:
Burası Amsterdam’ın en sevdiğimiz noktalarından biri… Birbirinden şirin cafe’ler, butikler, sanat atölyeleri ile birbirini kesen bu kanal/sokaklar bölgesi gerçekten çok keyifli. Gelmişken Singel404’te mutlaka kahvaltı edin, oldukça başarılı!

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-kahvalti-tavsiye

Eye Film Museum ve A’dam Toren:Amsterdam North’ta bulunan ve Centraal’deki tren istasyonunun arkasındaki ücretsiz feribotlar ile 3 dakikada geçilen bu iki nokta, bence hem mimarisi hem de içindeki sergiler, film gösterileri ve cafe/restaurantındaki müthiş manzarası ile mutlaka görmeniz gereken yerlerden…

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-mekan

Pasta e Basta:
Amsterdam’daki en ilginç ve keyifli durağımız bu İtalyan lokantası oldu. Geceleri 3 saatlik bir programları oluyor. 18:00-21:00 ve 21:00-24:00 saatleri arasında olmak üzere, 2 ayrı seansla hizmet veren bu mekanda, garsonların her biri, aslında aynı zamanda şarkıcı… Bizdeki “O ses Türkiye” yarışması gibi, aralarında Hollanda’nın ses yarışmasında finale kadar yükselmiş isimler var ve gerçekten çok başarılılar.
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-lezzet-gezi-italyan

Servis yaparken bir anda şarkı söylemeye hatta dans etmeye başlıyorlar ve seyircilerin de katılımıyla çok keyifli bir gece yaşamanızı garanti ediyorlar. Yemekleri de mezeler/makarnalar/tatlı şeklinde basit ama çok lezzetli bir menü. Kesinlikle gitmeye değer. Hepimiz tek kelimeyle bayıldık! 🙂

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-pasta-e-basta

Jordan ve Winkel34:Bu bölge, pazar yeri kadar, yine cafe ve dükkanları ile de çok şirin bulduğum yerlerden biri. Bu arada Winkel34’ün efsane bir Apple pie’ı var. Tadına bakmadan dönerseniz, Amsterdam turunuz tamamlanmış sayılmaz, söyleyeyim 🙂

Bagels and Beans:

Amsterdam’da pek çok lokasyonda olan bu cafe zincirinde, Brie peyniri, bal, biberiye ve cevizle hazırlanan bu bagelı çok sevdim.

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-bagels-and-beans

Giethoorn:

Burası “Hollanda’nın Venediği” olarak anılan ve bu ününü de sonuna kadar hak eden rüya gibi bir kasaba. Amsterdam’ın 1,5 saat kuzeyinde olan bu kasabaya geldiğinizde, ilk iş aracınızı bir otoparka bırakıyorsunuz ve kişi sayınıza göre, ufak kayık ya da botlar kiralıyorsunuz. Kasaba bir göl ve etrafındaki kanallar üzerinde inşa edilmiş ve bunların arasında kayıklarla yolculuk yapıyorsunuz.
amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-giethorrn

Kanalların kenarlarındaki cafelere ilaveten, gölün ortasındaki yer alan ada üzerine kurulmuş olan bir de restoranı da var. Turistik ilgi o kadar artmış ki, özellikle hafta sonları kanalda, bot trafiği oluşabiliyor. Hatta bazen minik çaplı tekne çarpışmaları yaşanması, insanda sanki lunaparkda çarpışan arabadaymış hissi uyandırıyor. Biz “yoğun-akıcı” köprü trafiklerine alışık İstanbullular olarak, güzel havanın da yardımıyla burada harika bir gün yaşadık.

amsterdam-usengec-sef-pegasus-deklancheur-kanal-gezi-tekne Vijk Aan Zee:
Amsterdam’ın merkezinden araçla 20 dakika kadar bir mesafede olan ve rüzgar güllerinin altına arabanızı parkedip, hemen sahile koşturduğunuz bir yer burası. Özellikle sörfçülerin ve deniz sevdalılarının buluşma noktası… Bir yanınızda kanal, bir yanınızda Okyanus (Kuzey Denizi) var. Akşam üstü inanılmaz güzel bir gün batımına yetiştik ve kıyıdan uzaklaşmanıza rağmen, hala ayak bileğine gelen bu sakin suda çocuklar gibi koşturup, eğlendik. Hollandalıların sayfiye yeri diyebileceğim bu bölgeyi, siz de gezi programınıza alırsanız, deniz ve plaj voleybolu sonrası, sahildeki Aloha Restaurant’ın rahat minderlerinde Endonezya mutfağından örnekler deneyebilirsiniz.

amsterdam-usengec-sef-pegasus-vijk-aan-zee

Biliyorum yaşatır gibi anlatınca, sizin için de okumak çok keyifli gidiyor ama, şimdilik burada kesiyor ve 10 günlük tatil süresince gökyüzünden eksik olmayan sevgili güneşe de unutmadan buradan tekrar teşekkürü bir borç biliyorum:) Neden devam etmediğime gelince, çünkü Amsterdam seyahatimiz boyunca en beğendiğim lezzet noktalarını sizler için Pegasus Magazine’in Kasım sayısında kaleme alıyorum da ondan! 🙂 Gökyüzünde derginizi keyifle elinize alıp, yazımın devamını bulutların üzerinde, gideceğiniz istikamete doğru süzülürken okuyacağınızı bilmek, benim için heyecan verici bir duygu. O zaman o çok gitmek istediğiniz yer için, Kasım ayında Pegasus’un avantajlı uçuşlarından faydalanarak, kendinize hemen bir rezervasyon yaptırmayı unutmayın ki, biricik Üşengeç Şefinizin yazısının olduğu dergiyi, bizzat okuma fırsatını da kaçırmayın!:)

Önceki İçerikAudi A3 Cabriolet ile Bodrum Turu
Sonraki İçerikÇiğdem Akın’dan “Something Stupid”le Moda Haftası Kapanışı

SİZ DE DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞIN

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz