Hayatınızın belli bir bölümünde illa ki aklınızın bir köşesinden geçmiş ve belki üye olmuşsunuzdur bir spor salonuna siz de…. Bazen sadece kısa sürede kilolardan kurtulmak, bazen form tutmak, bazen de ciddi ciddi kaslı bir vücut yapmaktır amaç… Tabi herkesin niyeti bu kadar masumane olmayabiliyormuş, başka amaçlar için kullananları da zaman içinde gözlemleyip, bayağı bir afallıyor insan:)

“Salonu şöyle bir göreyim, fiyatları ve şartları hakkında ön bilgi alayım” diye kapıdan bir uğrasanız bile, Satış Temsilcileri allem edip, kallem edip, “sadece bugüne özel, çok çok avantajlı bir kampanya ile müdürümden çok zor aldığım bir izinle, sadece size özel olarak şu kadar daha ekstra indirimle” filan diye öyle bir kandırıyor ki sizi zaten, elinizi verdiğiniz anda, bir bakıyorsunuz kolunuzu kaptırmışsınız.

Bir de size verilen bu çok çok özel teklifi “aman kimseciklere söylemeyin, gerçekten başkalarına yapamayız ve çok zor durumda kalırız” derler ya. Tamamen palavra:) İnsan tabi naif davranıp, bunu ciddiye alıp, kendini çok akıllı zannediyor baştan… “Yok ama iyi fiyat aldım yahu” diye gerine gerine gezinirken, aynı yere üye başka arkadaşlarla yapılan sohbetlerde bi’ duyarsınız ki herkes aynı fiyatla ve aynı taktikle ikna edilerek, bir nevi “aptik” yerine konmuş:)

spor salonu
Spor salonuna siz nasıl gitmeyi tercih ediyorsunuz bilemiyorum ama benim kişisel tercihim mümkünse saçlarımın tel tel yağlanmaya yüz tuttuğu ya da en azından şeklinin bozulup, “biliyorum henüz erken ama, beni yıkasan iyi olur, çünkü artık ahenkle dans edemiyorum” dediği anda gitmeyi yeğliyorum.

Başlarda böyle değildim bak… O zaman genç ve azimliydim:) Belimde problem yoktu mesela. Bu da durumları çok etkileyen en önemli faktör valla, sakın öyle hafife almayın.

Bir spor çantası yapardım sanırdınız ki 1 haftalık tatile güneye iniyorum. Eşofmanı, t-shirtü, yedekli havlu çorapları, sadece salonda giymek için altları temiz özel spor ayakkabısı, duş alırken yerlere basmamak için terliği, yedek çamaşırı, şusu busu yanında, bir de saçlarımı da orada yıkayacağım için, kendi şampuanım, duş jelim, banyo eldivenim, tarağıydı, fön fırçasıydı derken ohooo gülle gibi bir çanta…
spor canta
Hele de spor salonuna ilaveten havuza da gireceksem, o zaman mayo, havlu, deniz gözlüğü, bone, güneş yağı derken inanmayacaksınız ama bir ara Samsonite’in çekçekli bavullarından kullanıyordum havuz başında… Uçuştan şimdi gelmiş de acilen havuza girmesi gereken bir hostes misali:))

hostes bavul Evet, tamam! Her gittiği yerde, evindeki konforu arayan, biraz detaycı birisi olabilirim, kabul ediyorum ama, siz esas diğerlerini bir dinleyin… Geldik işin dedikodu kısmınaaaaa:) Hazır mıyızzz?

Dedim ya ben, en pejmürde halimle, özellikle saçımın başımın yağlandığı, tipimin kaymaya başladığı anlarda spora gitmeyi ve gittiğimde de ciddi ciddi koşu bandıysa; koşu bandı, aletli çalışmaysa; olması gereken ağırlıkları takıp çalışma gibi, ne gerekiyorsa yapmak için kendimi paralarken, neler görüyorum neler:)

Mesela bir kızımız geliyor soyunma odasına. Suratına baksan, gerçekten hanım hanımcık, kurumsal bir firmada orta düzey yönetici filan olabilecek görünümde bir insan zannedersin… Hatta “aa bak o da biraz bakımsız gelmiş. E doğal.. Ne de olsa spor yapacak, ter atacak, üstüne bir duş vesaire, giyinip, işinin yoluna koyulacak diye düşünürsünüz” değil mi? Yok yooookkk! “Çok bilen, çok yanılırmış” ya hani, ben bunu burada öğrendim.

Bayanlara spor salonu
Daha sporunu yapmadan, bakıyorum ki kızımız duşa gidiyor. Sonra çıkıp, uzun bir müddet maşallah hiç kimseyi umursamazcasına “sivil” vaziyette ortada geziniyor. Zaten soyunma odalarının bu haline kusmamak elde değil. Yahu ben mecbur muyum milleti cıscıbıldak görmeye? Yemin ederim ben utanıp, ne tarafa bakacağımı şaşırıyorum ama millet sere serpe, ohhh yaymış rahat rahat. Dizlerine kadar sarkan şeyleriyle (öhem göbekten bahsediyorum:), fırın sütlaç kıvamına gelmiş cildiyle hala bi’ hava – bi’ hava, “değil sadece küçük dağları, büyükleri bile ben yarattım” modunda gezinen insanoğlunun egosunu ve manevi değerlerini anlamak gerçekten zor. Vücudunun nasıl göründüğünü de geçtim, insanda biraz utanma sıkılma duygusu olur, ama nerdeeee?

Sonra başlıyor saçlarını kurutmaya. O esnada da kendinden başka kimse önemli değil ya, tüm saç bakım ürünlerini, fırçalarını, saç maşalarını yaymış oluyor tabi tezgaha.. Koca çantasıyla 3 kişilik yer kaplaması en büyük hakkı o anda çünkü şehzadenin…

Fönünü çekiyor ama ne fön! Artık yanıp, buharlaşan saçlardan ortalık toz, duman içinde… Durun bitmedi. Az sonra gidip el kadar bir şort ve üstüne belini açıkta bırakan spor büstiyer giyinip geliyor. Ayna karşısında bir öyle dönüyor, bir böyle dönüyor. Bakıyor da bakıyor, doyamıyor kendi güzelliğine.

Derken başlıyor makyaj faslı… Aman Allahım o kadar makyaj malzemesi ancak profesyonel makyözlerde filan vardır herhalde, set set yayılıyor ortalığa, sürüyo da sürüyor kat kat macun gibi…Yetmiyor, gidip lens kutusunu getiriyor ve renkli lenslerini de takıyor gözlerine. Kirpikler tek tek maskaralanıyor.  O andan itibaren aynalara attığı şuh bakışları, dudakları büzüşünü, tek kaşını kaldırışını filan görseniz acırsınız zavallıcığa…

CatAndMirror
Son kontroller için bir daha ayna karşısındayken, bir bakmışsınız elini büstiyerinden içeri atmış, yer çekimine yenik düşen kısımları mümkün olduğunca yukarı çekmeye çalışıyor gider ayak… Soyunma odasının kapısından egosu tavan yapmış bir şekilde kıvırta kıvırta çıkıyor ve ver elini Spor Salonu…

spor salonu2
Sanırım o anda herkesin ellerinden ağırlıkları düşüreceğini ya da koşu bandında filanlarsa, nefesleri tutulacağı için “Acil Stop” düğmelerine basacaklarını ve bu eşsiz zamanın durmasını isteyecek hale geleceklerini filan zannediyor. Bu kadar ön hazırlığı insan kendi düğününde yapmaz yahu. Şimdi bu halde spor mu yapılır, kan ter içinde mi kanılır? Mazallah! 🙂

Onun yerine gidiyor tüm salonu rahatça kesebileceği noktadaki, en panoromik açılı ayna karşısına denk gelen bir koşu bandına… “Koşu bandı” dediysem, ismi sadece öyle bu meretin. İsterseniz kaplumbağa gibi ağııır ağır yürümek de elbette mümkün… Neredeyse 1 hızına ayarlıyor aleti ve kıvırta kıvırta yürüyormuş gibi yaparken, bir yandan da lensli gözleriyle salonun içini deliler gibi tarıyor kimle göz göze gelsem kardır artık mantığıyla…

spor yapan adamBir müddet sonra beklediği ilgiyi görmeyince sinirleniyor ve daha 5 dakika olmadan bakıyorsunuz ki soyunma odasına geri gelmiş. Zannediyorsunuz ki aradığını bulamadı ya, herhalde küstü gidecek. Yok canım, o kadar hazırlık yapmış öyle kolay pes eder mi? En iyisi bir imaj değişikliği…  Mesela saçları toplamak! Evet evet, bu çok şeyi değiştirebilir. Dakikalarca uğraşıyor, oradan bakıyor buradan bakıyor, tokayı takıyor. Oldu-olmadı derken bir de gazino assoslistleri gibi kostüm değiştirmesi gerekiyor tabi o da şart… Bakıyorum bu kez daha çarpıcı renklerle, daha farklı model bir şeyler giyiliyor. Yine aynada kontroller kontroller… Hadi bir daha salona şansını bir de böyle denemeye:))

Yahu yapmayın etmeyin, gidin sporunuzu yapın efendi efendi. İki ter atın duşunuzu alın bitti-gitti, nedir yani? Spor salonları gerçekten ego ile dolup taşıyor. Kadınlarda böyleleri var da, peki erkeklerde yok mu?

arnold
İki gün protein tozu aldı ve 5 kg’luk dambılla 8 tekrar yapıyor diye dikkatleri çekmek için “ah uh” sesler çıkarıp, ara verdiğinde de kendini “Arnold Swarzenneger oldu” zannederek aynada vücudunundaki olmayan kaslarını saatlerce gözlerini kısarak izleyenleri görüyorum da… Valla insanı spordan soğutan hareketler bunlar yemin ederim:)

Önceki İçerikAsansörde Selam Vermeyenlere Doğan Cüceloğlu Yöntemiyle Möööleyeceğim:)
Sonraki İçerikCevizli Tarçınlı Apple Pie Tarifi

3 YORUM

  1. Demek ki arz-talep var. Bu tipler de spor salonlarının olmazları arasında yerlerini almış:)
    Onlara hırslanıp siz de acısını spor yaparak çıkarın. Daha çok spor yapmış olursunuz. İyi yönden bakmak lazım:)

Onur Atilla için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz